Dağ fare mi doğurdu?
Futbol Federasyonu seçiminin üzerinden iki ay geçmedi. Ancak kazan kaynamaya başladı bile. Bu kez dışarıdan değil, içten atılıyor ateşe odun. Gerekçesinin Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun “tek adam” yönetimi olduğu ileri sürülüyor. Hacıosmanoğlu’nun atamalarda ekip arkadaşlarına danışmaması, keyfi tercihleri ve liyakati hiçe sayması ciddi huzursuzluk yaratmış durumda.
Hatırlanacağı gibi TFF Başkanı’na ilk ve net tepki, seçimden hemen sonra istifa eden Bayram Saral’dan gelmişti. Saral’ın, “Şiarımız, adil, liyakate dayalı, herkese eşit mesafede davranış ve tüm yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile birlikte şeffaf yönetim vaadi olmuştu. Tüm bunların gerçekleşmeyeceğine dair şahsımda oluşan kanaat dolayısıyla istifa ediyorum” ifadeleri bugünlere işaret ediyormuş meğer.
Hacıosmanoğlu ile arasına mesafe koyan diğer isim başkanvekili Mecnun Otyakmaz. TFF İcra Kurulu üyesi olmasına rağmen pek çok önemli kararda devre dışı bırakılması Otyakmaz’ı soğutmuş durumda. Sivasspor Başkanlığı döneminden iyi tanırım. Sessiz durur, sakin görünür ama canına tak dediği vakit gözü kimseyi görmez. Yıkar gider!
Hacıosmanoğlu’nun yanılgısı
Seçim sürecinde etkin olarak çalışan İstanbulspor Başkanı Ecmel Sarıalioğlu’nun da başkana kırgın olduğu biliniyor. Dolayısıyla Sarıalioğlu’nun önerisi ile yönetim kurulunda yer alan beş kişinin de aynı görüşü paylaştığı söyleniyor.
İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yanılgısı; Türkiye Futbol Federasyonu’nu Trabzonspor Kulübü gibi yönetebileceği düşüncesine kapılması. Kulüpte eylem ve söylemlerinizle camiayı ikna edebilir veya oyalayabilirsiniz. Ancak TFF’de bunu yapamazsınız. Futbolun dinamikleri sizi beklemediğiniz anda sistem dışına itebilir. Tıpkı Mehmet Büyükekşi örneğinde olduğu gibi.
Peki kısa sürede ortaya çıkan bu olumsuz iklim düzelir mi?
Hacıosmanoğlu’nun profesyonel kadrolarda “istihdam ettiği kişiler” yerine, yola çıktığı dava arkadaşlarına danışması ve dinlemesi gerekiyor ki; düzeleceğini sanmıyorum. O zaman insanların aklına şu soru geliyor; “18 Temmuz’da dağ fare mi doğurdu?” Bu izlediğimiz fragman ise, filmin sonunu merak ediyorum doğrusu..
Bu nasıl saçmalık?
Yarın Trabzonspor- Beşiktaş maçı var. Ev sahibi kulübün talebi üzerine İl Spor Güvenlik Kurulu rakip takım taraftarının tribüne alınmaması kararı vermişti.
Hani deplasman yasağı kalkmıştı? Eğer talep Şenol Güneş’ten gelmediyse, bunca tartışmaya yol açmak hangi mantığa sığar? İki bin Beşiktaş taraftarının eski teknik direktörünü protesto edeceğinden mi kaygı duydunuz? Olay çıkacağından mı? Yanıtı her ne ise; yasaklara geri dönmek, tam bir saçmalık!
Serap Aktaş ilklerin peşinde
2024 Paris Olimpiyat Oyunları, Türkiye açısından parlak geçmedi. Hatta hüsran ve hayal kırıklığı diyebiliriz.
Çeyrek asır sonra sporcularımız organizasyondan altın madalya çıkaramazken, Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, “Başarısız federasyonar hesap verecek” diyerek değişimin şart olduğuna işaret etti.
Etti de ne oldu? Eski tas eski hamam. Olimpiyat sonrası federasyonların seçimi ve genel kurulları yapılır. İzliyorum çoğunda yine aynı adaylar gündemde. Yani bakanın sözlerini üzerine alınan yok.
Ben “atletizm” konusuna değineceğim. Yıllar sonra ilk kez bir kadın, federasyon başkanlığına aday olduğunu açıkladı. Kendisini uzun zamandır tanır ve saygı duyarım. Adı Serap Aktaş. Türk atletizminde önemli başarılara imza atmış, sporcu, eğitimci, koordinatör olarak hizmet etmiş, şampiyon, rekortmen ve doktor unvanı almış cesur spor emekçisi. Cesur diyorum; onun bu girişimi çok değerli görüyorum.
Amacı net; atletizmi geliştirmek ve yaygınlaştırmak. Bilgi, birikim ve deneyimlerini genç kuşaklara aktarmak.
Adaylığını açıklamakla, seçime aday olarak girmek elbette farklı. Aktaş’ın bu mücadeleye devam edebilmesi için 40 delegenin imzasına ihtiyacı var. Karşısında ise Fenerbahçe ve ENKA gibi kulüplerin yıllar süren hegemonyasına hizmet için hazır kıta bekleyen diğer isimler.
Atletizm ailesinin Serap Aktaş’a desteğini esirgemeyeceğini umuyor, çıktığı yolda başarılar diliyorum.